Batılılaşma Dönemi Türk Geleneksel Süsleme Sanatları | Çağdaş Türk Sanatı Tarihi | Türk Sanat Tarihi

Batılılaşma Dönemi Türk Geleneksel Süsleme Sanatları

Geleneksel süsleme sanatlarımız arasında ebru, tezhip, hat ve minyatür sayılabilir. Ebru sanatının ne zaman ve hangi ülkede ortaya çıktığı bilinmemekle birlikte bu sanatın doğu ülkelerine özgü bir süsleme sanatı olduğu kesindir. Bazı İran kaynaklarında ilk kez Hindistan’da ortaya çıktığı yazılıdır. Hindistan’dan İran’a, oradan da Osmanlılar’a geçmiştir. Gene bazı kaynaklara göre de ebru Türkistan’daki Buhara kentinde doğmuş ve İran yoluyla Osmanlılar’a geçmiştir. Batıda ebru “Türk Kâğıdı” diye adlandırılır.

İbrahim Ethem Efendi:

İbrahim Ethem Efendi.

Şeyh Sadık Efendi:

Şeyh Sadık Efendi.

Ebru, 19. yüzyılda bu sanatı Buhara’da öğrenen ve bunu iki oğluna da öğreten Şeyh Sadık Efendi ile oğulları İbrahim Edhem ve Nafiz Efendilerle hayat bulmuş, Hattat Sami Efendi ve Hattat Aziz Efendi ile bu sanat 20. yüzyıla taşınmıştır.

Sultan Abdülmecid Tuğrası ve “Ashab-ı Kehf” Rokoko tezhipli 37×60 cm:

Sultan Abdülmecid Tuğrası ve “Ashab-ı Kehf” Rokoko tezhipli 37x60 cm.

Tezhip ise, Doğuda olduğu kadar Batıda da uygulama alanı bulmuş bir sanattır. Özellikle ortaçağda Hıristiyanlığın kutsal metinlerini, dua kitaplarını süslemede yoğun biçimde kullanılmıştır. Ama zaman içerisinde kitaplarda da resim öne çıkmış, tezhip yalnızca başlıklardaki büyük harfleri süslemekle sınırlı kalmıştır. 18. yüzyılda Osmanlı tezhip sanatı gerilemeye yüz tutmuş, klasik motiflerin yerini kaba süslemeler almaya başlamıştır.

Osmanlı Sarayı ve çevresindeki Batı yaşam biçimine ve sanatına duyulan ilginin 18. yüzyılın sonlarına doğru giderek artmasıyla, her türlü sanat eserinin süslemeciliğinde olduğu gibi, tezhip sanatında da, “Türk Barok ve Rokokosu” adı verilen bir üslup yaygınlaşır. Bu üslupta, iri kıvrımlı yapraklar, güllerle dolu sepetler, kurdele ve fiyonkların yer aldığı ağır bir bezeme zevki hakimdir. Osmanlı dönemi Türk tezhibi, 19. yüzyıl sonlarına doğru, neo-klasik bir akımla son bulmuştur.

Türk hat sanatının kurucusu sayılan Şeyh Hamdullah’ın üslup ve anlayışı 17. yüzyıla kadar sürdü. Hafız Osman(1642-1698) Arap yazısına estetik bakımdan en olgun biçimini kazandırdı. Bu tarihten sonra yetişen hattatların hepsi Hafız Osman’ı izlemişlerdir. Türk hat sanatı 19. yüzyılda ve 20. yüzyıl başlarında da parlaklığını sürdürdü, ama 1928’de Arap alfabesinden Latin alfabesine geçilince yaygın bir sanat olmaktan çıkıp yalnızca belirli eğitim kurumlarında öğretilen geleneksel bir sanat durumuna geldi.

Hacı Ârif Bey, Celî sülüs hattı 53×72,2 cm Sakıp Sabancı Müzesi:

Hacı Ârif Bey, Celî sülüs hattı 53x72,2 cm Sakıp Sabancı Müzesi.

Türk minyatür sanatına baktığımızda, Mustafa Çelebi, Selimiyeli Reşid, Süleyman Çelebi ve Levnî 18. yüzyılın ünlü nakkaşlarıdır. Bunlardan Levnî, Türk minyatür sanatında bir dönüm noktasıdır. Levnî, geleneksel anlayışın dışına çıkmış ve kendine özgü bir biçim geliştirmiştir. 18. yüzyılın ikinci yarısında, Avrupa sanatının etkisiyle, minyatür giderek önemini yitirmiştir. Bu dönemde resimlendirilen eserler, padişah portrelerinin yer aldığı albümler, kıyafetnameler ve şiir mecmualarını süsleyen manzara, çiçek resimleridir. Türk minyatür sanatının son örnekleri olan ve Batı sanatı etkilerinin kuvvetle gözlendiği bu eserler, 19. yüzyılda yerlerini tamamen Batılı anlamda manzara ve porte ressamlığına bırakmışlardır. Ama Batı’da olduğu gibi ülkemizde de geleneksel bir sanat olarak varlığını sürdürmektedir.


İlginizi Çekebilir!
Facebooktwitterpinterestlinkedin

ilk yorumu siz yazın

Lütfen yorum bırakın.

E-mail ve isim zorunlu değildir.