Geleneksel Türk Halk Müziği’nde (T.H.M.) Ayak Tanımları


Ayak (pied) kelimesi, genelde, canlı ya da eşya olsun, bir bütünün yere basan parçasıdır. Halk müziğimizde ayak kelimesi bir kavram olarak karşımıza çıkar ve çeşitli tanımları vardır;

1.Tanım

Ayak, üvertür bir müziktir. Kendinden sonra gelecek (uygulanacak) ana bölüm için giriş müziğidir.
Geleneksel Türk Halk Müziği’nin uzun hava şeklindeki ezgisel türlerinde (Maya, Divan, İbrahim’i gibi), önce, kırık hava türünde bir bölüm vardır. Bu bölüme ayak denilir. Her form’un ayağı, kendine özgüdür. Ayak bölümü, bir veya, birkaç saz tarafından çalınır. Ayak bittikten sonra, bir saz solistine ana bölüme giriş perdesini (sesini) belirtir. Diğer sazlar ise, ana bölümün karar (tonik) perdesinde dem tutar. Dem, karar (tonik) sesinin devamlı duyurulmasıdır. Çoğu kez, ayaklar tekdüze olmayıp, birkaç bölümden (haneden) oluşur. Özellikle divanlarda, önce ayağın birinci bölümü çalınır ve bir beyit okunur. Ayağın ikinci kısmından sonra, divandan bir başka beyitle uygulamaya devam edilir. Mayalar’da ve aşık (ozan) müziği’nde deyiş türü divanlarda ayak (ara saz) bir bölümden oluşur. Ana bölümün her dörtlüsü ve beyitinden önce ayak bölümü çalınır.

2. Tanım

Ayak, bir halk ezgisinden (bir uzun hava veya kırık hava’dan) önce, bir saz ile yapılan başlama müziğidir. Bu bölüme açış veya gezinti denilir. Bu ayak bölümü ritimsizdir. Ana bölümün ses dizisini belirtir ve seyrini hazırlar. Ancak, bu ayak bölümü bir taksim (doğaçlama) değildir. Kendinden sonra gelecek olan ana bölümün dizisine, seyrine ve tavrına sıkı sıkıya bağlıdır. Özet olarak diyebiliriz ki, ayak bölümü sözlü ana bölümün ezgisel tekrarıdır. Ezgisel-tekrar biçiminde yapılan giriş müziği uzun havalara özgüdür. Eğer, ana bölüm kırık hava içinde ise, açış yapacak olan sazcı, yine ana bölümün dizisine bağlı kalmak koşuluyla, seyir içinde ana bölümün motiflerinden serpiştirmeler yapabilir. Burada sazcı, seyir yönünden özgürdür. Yaratma ve artistik yönünü doğaçlama olarak sergiler.

3. Tanım – Şiirsel Yapıda Ayak

Halk müziğimizin sözel yapısını, anonim halk şiiri nazım biçimlerinden türkü ve mani, aşık edebiyatı nazım biçimlerinden de koşma, destan, semai ve varsağı’lar oluşturur.

Bu nazım türlerinin kendilerine özgü ayaklan vardır. Bu ayaklar, şiirin; hece, uyak ve konusunu belirtir. Halk ozanları arasında yapılan şiir yarışmalarında, konuyu, belirten bir ayak verilir. Buna ayak açma denilir.

Mani: Halk şiirinde en küçük nazım şeklidir. Yedi heceli ve dört dize (satır)’den oluşur. Birinci, ikinci ve dördüncü dizeler kendi aralarında uyaklı, üçüncü dize ise serbesttir. Manilerin ilk iki dizesi, uyağı bulmak ya da temel düşünceye bir giriş yapmak için söylenir. Genellikle, asıl söylenmek istenen düşünceyle anlam yönünden ilgisi yokmuş gibi doldurma sözler olarak görünse de, konuya bağlı olarak yorumlanabilir. İşte, bu iki dize, uyak ve konuya girişi sağladığı için Mani’nin ayak bölümüdür. Örneğin:

Minareden at beni
İn aşağı tut beni
Kollarının üstünde
Ninni çek, uyut beni

Ayak, ilk iki dizedir.

Maniler, genellikle aşk konusunu işlerler. Tabiat sevgisini konu olarak alan pastoral maniler de vardır. Örneğin :

Dağlar, siz ne dağlarsız
Kardan kemer bağlarsız
Gül sizde, bülbül sizde
Siz ne güne ağlarsız

Ayaklı Mani : Dizeli-kesik ya da cinaslı mani diye de adlandırılan bu nazım türü, halk müziğimizin uzun havalarından hoyrat’ın şiirsel yapısını oluşturur. Cinaslı manide birinci dize ayaktır ve yedi heceden azdır.

Kara gözler
Sürmeli kara gözler
Gemim deryâda kaldı
Yelkenim kara gözler

Ayaklı Mani (Ayak ilk dizedir.)

Hoyrat ve Ayak : Hoyrat, halk müziğimizde bir uzun hava türü olup, şiirsel yapısı cinaslı manilerden oluşur.

Cinas : Söylenişleri ve yazılışları aynı olup, anlamları aynı iki sözcüğün bir şiirde uyak olarak kullanım sanatıdır. Bazen, cinas olarak kullanılan sözcük birden fazla olabilir.

Derde Kerem
Rabbimdir derde kerem
Yüküm gam, tarlam hicran
Sürdükçe derd ekerem

T.H.M.’de Hoyrat

Hoyrat kelimesi; savruk, tutumsuz, sakar anlamlarında kullanılmasına karşın; Kerkük, Şanlıurfa ve Elazığ’da, bu kelime ezgi ve türkü anlamlarında kullanılmaktadır. Hoyrat türü türkülerin yaygın olduğu yöreler ise, Kerkük, ŞanlıUrfa ve Elazığ’dır.

Uzun havalarımızın en güzel örneklerinden biri olan hoyratlar, halkın günlük yaşamıyla bütünleşen her türlü toplantılarda, genellikle erkekler tarafından söylenen türkülerdir. Bazen, hoyratlar iki sesçi tarafından karşılıklı okunur ve bu ikili hoyrat çığırma dinleyenleri bir kat daha coşturur, heyecanlandırır. Adeta bir yarış havası yaşanır.

Hoyratlar’ın sözleri (şiirsel yapısı) 4+3, 5+2 ve 2+5 duraklı, yedi heceli manilerden oluşmuştur. Dört dizeden oluşan hoyratların ilk dizeleri eksik hecelidir. İlk dizedeki söz ve sözcükler, sonraki dizelere ayak verirler.

Birinci dizeyi oluşturan ayaklar, söylenişi aynı veya birbirine yakın, ancak, anlamlan farklı olan sözcüklerden oluşur. Manilerde olduğu gibi, hoyratlarda da, birinci, ikinci ve dördüncü dizeler kendi aralarında uyaklı, üçüncü dize ise serbesttir. Çift sayılı dizeler ise, ayak dizisiyle uyaklıdır. Yukarıda belirttiğimiz gibi, hoyratların en belirgin özelliği, uyaklarının cinaslı olmasıdır.

Hoyratlarda görülen sanat unsurları, divan şiiri etkisiyle oluşmuştur. Birçok divan edebiyatı şairleri mahlas kullanarak hoyratlar yazmışlardır. Daha önceleri, divan şairleri kendi adlarını kullanarak hoyrat yazmalarına karşılık, sonraları alaya alınma korkusuyla adlarını saklamaya çalışmışlardır.

Hoyratlar ezgiyle söylenirlerken, ilki dışındaki tüm dizelerin yedili hece ölçüsü miyan adı verilen katma sözlerle bozulur. Başta, ortada ve sonda kullanılan miyanlar birbirlerinden farklıdırlar. Başta ve ortadakilerin birkaç kelimeden oluşmalarına karşılık, sondaki miyanlar birkaç dizelik düzenli sözlerden oluşur.

Hoyratlar, diğer uzun havalara göre daha özgür, daha sert ve kuvvetli bir, şekilde tiz sesle okunurlar. Dört-beş ses içinde dolaşan, hoyratlar olduğu gibi, onbir ses içinde dolaşanları da vardır. Böyle geniş hoyratlar, halkın, baştan sona doğru kalkma, aşma, çıkma, yıkma adını verdiği birkaç mertebeli ezgilerle söylenirler.

Bu tür örneklerinin Türkiye’de, çoğunlukla bağlama eşliğinde söylenmelerine karşın, günümüzde, Kerkük’te, daha çok; ud, keman, ney, kanun ve dümbelek gibi çalgılar eşiliğinde söylendikleri bilinmektedir.

Birbirlerine göre, farklı ezgileri olan, hoyrat usulleri, adlarını, yer, memleket, kişi ve meslek adları ile, kişi durumunu belirten sıfatlar ve ses perdelerine ad olan kelimelerden alırlar. Kerkük’te; Beşiri, Muhalif, Nobatçı, İskenderi, Muçula, Yetimi, Ümergele, Malalla, Şerife, Karabağı, Atıcı, Delliheseni, Kurdu (Küro), İdele, Yolçı, Memeli, Mazan, Kesük, Darmankaha, Matar, Kesük Matar; Urfa’da Beşiri, Bohçacı, İbrahimi, Acem, Galata, Kürdi, Kesik; Harput’da Şirvan, Bağrıyanık, Kürdili ve Muhalif en çok bilinen hoyrat isimleridir.

Bazı hoyrat ezgilerinin çatısı, klişeleşmiş ara ezgileri vardır. Saz eşliğinde söylenirken, ezgi aralarında bunlar çalınır. Saz olmadığı zamanlar ise, aralarında, aynı ezgi ayağındaki türküler söylenir.

4. Tanım – Dizi ve Seyir Açısından Ayak

Halk müziğimizde bazı ezgilerin belirli bir dizisi ve seyri vardır. Bu dizilere (kalıplara) ayak denilir. Ancak, zengin bir melodik yapı içeren halle müziğimizde bu diziler azınlıkta kalır. Bu dizileri makam karşılığı gibi değerlendirmek yanlıştır. Çünkü, makam, besteden önce uyulması gereken bir kuraldır. Bir tanıma göre, makam; durak, tiz durak ve güçlü etrafında belirli bir dizi şeklinde toplanmış seslerin genel durumu’ dur. Makamların kuramsal bir seyri vardır. Durak, güçlü kesinlikle gösterilir, dizinin dışına çıkılmaz. Her makamın yarattığı kendine özgü bir duygusu vardır. Halk müziğimizde, dizi ve seyir açısından ele aldığımız ayaklarda ise, katı bir kurallaşma yoktur. Bazen, güçlü ses, yürüyen ses durumuna gelir, hiç kullanılmaz. Bazen de, yürüyen bir seste soluklanılıp, güçlü ses değiştirilir. Kimi zaman karar sesinin değiştiği de olur. Tonik sesin değişmesiyle yeni bir duygu yaratılır. Böylece beklenen değil, beklenmeyen yeni bir özgün müzik oluşur. İşte, halk müziğimizin yaratım, özelliği ve güzelliği buradadır. Bu müzik olgusunda makamsal kuralları aramak yanlış olur. Her ezginin dizİ içindeki kuralı kendine özgüdür. Şu halde, halk ezgilerini incelerken, Geleneksel Türk Sanat Müziği’ndeki makamsal kuralları düşünmememiz gerekir. Ancak, bazı halk ezgileri vardır ki, bir makamı olduğu gibi yansıtır. Bunun nedenini de, Geleneksel Türk Halk Müziği ile Geleneksel Türk Sanat Müziği’nin birbirlerini etkilemişlerinde aramak lazımdır. Geleneksel Halk Müziği’nde öyle dizi ve seyirler vardır ki, bunların karşılığında (benzeri) bir makam Geleneksel Türk Sanat Müziği’nde kullanılmamıştır. Bu dizi ve seyirler halk müziğimizin bünyesinde kalmış kendine özgü bir karakter gösterirler. Genel olarak kullanılmadıklarından, bu dizilerdeki ezgileri özel ayaklar bölümünde ele alacağız.

Dizi ve seyir yönünden tanımladığımız ayakları dört kısımda incelenir:

1. Belirli bir dizide ve bir sekizli (oktav) içinde seyreden ayaklar.
2. Belirli bir dizide ve bir sekizlinin dışında seyreden ayaklar.
3. Belirli bir dizisi olup da, karar sesi (tonik) değişenler.
4. Kendine özgü bir dizisi ve seyri olan ayaklar.

Mustafa Hoşsu’nun “Geleneksel Türk Halk Müziği Nazariyatı” kitabından alınmıştır.

Facebooktwitterpinterestlinkedin

ilk yorumu siz yazın

Lütfen yorum bırakın.

E-mail ve isim zorunlu değildir.