Karahanlı Sanatı Tarihi
Karahanlılar, Asya’da kurulmuş ilk İslâm Türk devletidir. Bu devleti kuran Karluk Türkleri olup Çiğil ve Yağma Türkleri de bunlarla beraberdir. IX. yy ortalarından XIII. yy başlarına kadar (842-1212) hüküm sürmüşlerdir.
Karahanlı ve Mimarî
Camiler: Karahanlılardan kalan en eski yapılar (X.yy), kerpiçten, tuğla mimariye geçişi göstermektedir. Buhara’nın 40 km yakınındaki Hazar şehrinde, XI. yy’dan kalan küçük Degaron Camii’nde kerpiç ve tuğla beraber kullanılmıştır (Fotoğraf 2.1). Cami, planı ve mimarisi bakımından inanılmaz bir gelişme göstermektedir. İnce ve yuvarlak payeler üzerine dört sivri kemerlerle oturan kubbe, yanlardan tonozlarla çevrilmiş olup, köşelerde birer küçük kubbe ile küçük ölçüde bir merkezi plan şemasını ortaya koymaktadır.
XI. ve XII. yy’lar, Karahanlı tuğla mimarisinin parlak bir gelişme devri olmuştur. Eski Merv’in 30 km. yakınındaki Talhatan Baba Camii, artık tamamen tuğladan yapılmıştır. Dikdörtgen biçimindeki cami, yanlara doğru, küçük çapraz tonozlarla genişletilmiş tek kubbeli bir plan gösterir. Cepheler, nişlerle düzenlenmiştir. Bunlarda, tuğlaların çeşitli şekillerde dizilmesinden meydana gelen zengin mimari süslemeler daha sonraki Karahanlı eserlerine öncü olmuştur. XVI. yy’da Osmanlı Devrinde, Mimar Sinan’ın tek kubbeli camileri, aynı prensiple yanlara doğru genişleterek mekân mimarisi araştırmalarına başlaması bakımından, Talhatan Baba Camii planı dikkati çeker.
Karahanlı cami sanatına bir örnek. Degaron Camii:
İlk Karahanlı kubbelerinin hafifçe sivrilmesiyle, tipik Selçuklu kubbesi ortaya çıkmış, zamanla Timurlu ve Hint-Türk mimarisinde olduğu gibi, bu kubbeler yüksek bir kasnak ile daha da anıtsal hale getirilmiştir.
Karahanlı cami sanatına bir örnek daha. Muğak Atari Camii:
Bu dönemin en dikkat çekici unsurları arasında, duvarlardan ana kubbeye geçiş meselesinin halledilmesi için kullanılan geçiş unsurları vardır. Bunların en ilginci, Tim’deki Arap Ata Türbesinde (978) ortaya çıkan “üç dilimli, yonca biçimi tromp” denilen şekildir.
Medreseler: Türk mimarlığındaki eyvanlı medreselerin ilk örneklerine de, Karahanlılar’da rastlanılmaktadır. Semerkand’daki Şah Zinde yolu üzerinde yapılan kazılarda (1969-1972), bu yapı türünün önemli örneklerinden biri ortaya çıkarıldı. 1066’da Tamgaç Buğra Han tarafından yaptırılan medrese, oymalı şituk (yalancı mermer) süslemelerle kaplıydı. Dört yönden tonozlarla çevrili, küçük kubbeli girişi, küçük eyvanların açıldığı dikdörtgen planlı avlusuyla bu yapı eyvanlı medreselerin ilk örneklerindendir.
Karahanlı medrese sanatına bir örnek. Tamgaç Buğra Han Medresesi:
Türbeler: Karahanlı mimarlığı, türbe yapılarıyla da ilgi çeker. Zerefşan vadisi yakınındaki Tim’de bulunan Arapata Türbesi (978) Karahanlılar’dan kalan en eski eserdir. Kare planlı yapı, yonca biçimi tonoz bingilere oturan bir kubbe ile örtülüdür. Ön cephe, yazı kuşağı ile çevrilmiş zengin tuğla süslemeli üç niş vardır. Talas’taki (Kazakistan) XII. yy’dan kalma Ayşebibi ve Balaci Hatun türbeleri, Karahanlılar’da türbe mimarlığının gelişimini yansıtırlar. Kare planlı Ayşebibi türbesi, süslü, kalın köşe sütunlarının sınırladığı dar ve derin taç kapısıyla, ön cephenin köşelerinde yer alan üstü ve altı geniş, ortası dar minareleriyle dikkati çeker.
Karahanlı türbe sanatına bir örnek. Ayşe Bibi Türbesi:
Daha yalın bir örnek olan Balaci Hatun türbesi ise, içten sekiz dilimli kubbe, dıştan onaltı yivli piramit biçimi külâhla örtülüdür. Ön cephede, ortada taçkapı, yanlarda dar uzun nişler vardır. Fergana vadisinin doğusundaki Özkent’te de Karahanlı türbe mimarlığının üç önemli örneği bulunmaktadır: Ahmet Arslan Karahan Türbesi (1012), Hüseyin bin Hasan Türbesi (1152) ve I. Muhammed Türbesi (1187). Ahmet Arslan Karahan’ın türbesinin tonoz bingilerinde geometrik kompozisyonların yansıra ilk kez stilize bitki motifleriyle karşılaşılmaktadır. Dört duvara oturan tonoz bingili bir kubbe ile örtülü olan Hüseyin bin Hasan’ın türbesi ise, ön cephesi ve dış görünümüyle Türk türbe mimarlığında çığır açan bir yapıdır. Sivri kemerli taç kapısı geniş geometrik bordürlerle çevrilmiş, yanlara birer yuvarlak sütun yerleştirilmiştir. Taç kapı kemerini kaplayan nesih kitabede, ilk kez rumîler görülür. I. Muhammed’e ait olan üçüncü türbede dikey çizgiler hâkimdir. Ancak, cephe mimarisi ve süslemeleri diğerleriyle benzerdir.
Karahanlı türbe sanatına bir örnek daha. Saltuk Buğra Han Türbesi:
Dönemin önemli türbelerinden biri de Fergana’nın kuzeyinde, Sefid Bulan’daki Şeyh Fazıl türbesidir (XII. yy ortaları). Tümüyle tuğladan yapılmış on dört metre yüksekliğindeki türbe, kübik bir gövde üzerinde, sekizgen bir kat ve üç basamak halinde konik bir çatıdan oluşur. Dış cephelerinin yalınlığına karşılık, içi şituk (yalancı mermer) süslemeler ve kûfî yazı kuşaklarıyla kaplıdır.
Kervansaraylar: Türk mimarisinde en eski kervansaraylar, Karahanlılardan kalmış olup, bunlara ribat adı verilmiştir. Karahanlı kervansarayların mimarisi ve planları daha sonra, Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçuklularının yaptırdığı kervansaraylarda geliştirilmiştir.
1078-79 tarihli Ribat-ı Melik kervansarayı, duvar izlerine göre, kare biçiminde (86×86 m) bir yapı idi. Tamamıyla kerpiçten ve üzeri tuğla kaplanmış yapıdan, yalnız güney cephe duvarı ile portal ayakta kalmıştır. Cephenin tam ortasında yükselen sivri kemerli portal (Taç kapı), Türk mimarisinin klâsik portal daha XI. yy’ın ikinci yarısında, olgunlaşmış halde göstermesi bakımından hayret uyandırıyor. Portal, 12 x 15 m ebatlarında abidevî bir ölçüye varmıştır. Bu portal kompozisyonu, Karahanlılar’dan başlayarak, Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, Osmanlı ve Timur devri mimarisinde esas olmuştur.
Karahanlı kervansaray sanatına bir örnek. Karahanlı mimarisinde yapılmış kervansaray:
Karahanlı kervansaray sanatına bir örnek daha. Türk mimarisinde Karahanlılar’dan kalan ve ribat adı verilen en eski kervansaraylar:
Karahanlılar’dan kalan diğer kervansaraylar, bunların çeşitli plan ve tiplerinin, sonraki devirlerde yapılan Türk kervansaraylarına etkilerini açıkça göstermektedir.
Karahanlı Keramik Sanatı
İslâmiyet sonrası Türk keramik sanatı, Karahanlılarla, hatta onların İslâmiyetten önceki devri olan Karluklular ile başlar. Karluk keramiğinde, Uygurlardan gelen süsleme motiflerini görüyoruz. Karluk ve Karahanlı devirlerinde kırmızı ve beyaz hamur kullanılmış, sigrafitto, taraklama, noktalama gibi birçok teknik uygulanmıştır. Bu teknikler bazen bir arada kullanılıyordu. Bu keramiklerde dikkati çeken husus, figüratif konuların yerini, yavaş yavaş bitkisel ve geometrik motiflerin hâkimiyetine bırakmasıdır.
Karahanlı keramiklerinde süslemeler, bir merkezden kaynaklanarak yayılır. Tabakların kenarlarında süsleme bordürlerinin yanında, kûfî yazı şeritleri de dikkati çekmektedir. Karahanlı keramiklerindeki bitkisel motifler ve bunların oluşturduğu düzenlemeler, Hıtaî (Hatayi) tarzı süslemelerin kaynağına işaret etmektedir.
Karahanlı Edebiyat Sanatı
Uygur hanlığının vârisi sayılan Karahanlı devletinde edebiyat dili Uygur-Karluk ve Oğuz-Kıpçak dillerine dayanıyordu. Edebiyatın biçim, tür ve nitelikleri ise, büyük ölçüde Arap ve İran edebiyatlarından etkilendi. Bozkır kültüründen geçiş aşaması olan bu dönemin en önemli eserleri, Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügat-it Türk”ü ile Yusuf Has Hacip’in “Kutadgu Bilig”idir. Karahanlı dönemi Türk ağızlarının zengin bir sözlüğü olan Divan-ı Lügat-it Türk’te yazar, sözlükleri açıklarken dörtlüklerden oluşan hece vezniyle destan, ağıt, lirik şiir türünde örneklere, atasözlerine yer verir. Sergilediği anonim eserler arasında, tek şair olarak da, Çuçu’nun adını anar.
Kutadgu Bilig aruz vezniyle ve mesnevî, kaside gibi İslâm edebiyatının ortak özellikleri kullanılarak yazılmıştır. Devlet yönetimi, İslâm dini ilkelerine uygun biçimde iyi insan olma yollarını, ahlâk kurallarını konu edinir. Yer yer toplumsal hayatı, kurumları, folkloru ve inançları dile getirir.
Ahmet Yesevî’nin tasavvuf düşüncesiyle temellenen “Divan-ı Hikmet”i, bazıları aruz, bazıları da hece vezninde söylenmiş şiirlerden oluşur.
Karahanlı Dönemi edebiyatından günümüze kadar kalan metinler, sözlü halk edebiyatından, İslâm dininin benimsenmesinden sonraki edebiyata geçiş döneminin ürünleridir. Bu eserler, din dışı konuları henüz işlemeye başlamamıştır. Bunlar, genel nitelikleriyle didaktik, dini ve tasavvufî ürünlerdir.
Lütfen yorum bırakın.