Büyük Selçuklu Sanatı Tarihi
İlk Selçuklu camii, en önemli kısımları Melikşah zamanında (1072-1092) yapılmış olan Isfahan Mescid-i Cuması’dır. Kitabelere göre, büyük mihrap kubbesi ile bunun tam karşısında avlu dışında kuzeydeki küçük kubbeli mekân, Melikşah zamanında, dört eyvanlı avlu ve revaklar da bütün ana hatlarıyla yine Selçuklular devrinde meydana gelmiştir. Bundan sonra cami, otuza yakın kitabe ile belirtilen uzun bir devrede çeşitli ilâve ve değişikliklerle genişletilmiş, XIX. ve XX. yüzyıllarda da tamirler geçirmiştir.
Büyük Selçuklu sanatından bir örnek. İsfahan’da Mescid-i Cuma:
Bir defada, avlulu, mihrap önü kubbeli olarak gerçekleştirilen cami; “Zavvare Ulu Camii”dir (1135). Bu camiden sonra, bütün İran – Orta Asya’da bu plan şeması uygulanmaya başlanmış ve Selçuklulardan sonra da devam etmiştir. Ancak bu şema, mihrabın her yandan görülmesini engellediğinden çeşitli yerlere mihrap yapmak gerekmiştir. Eyvanların çok yüksek görünmemesi için revaklar iki katlı yapılmıştır. Ardistan’daki Mescid-î Cuma da (1160) bu gruptandır ve İran’daki Selçuklu camilerinin en göze çarpan eserlerindendir.
Büyük Selçuklu sanatından bir örnek daha. İran, Ardistan’da Mescid-i Cuma:
İran’da, daha önce yapılan Selçuklu camileri; tuğladan, hafif sivri, tromplu kubbeleri ile küçük ölçüde, İsfahan’da Melikşah kubbesinin devam eden varyantları olarak görünürler. Bunlardan ilki olan Gülpayegân Camii (1108-1118); kare bir mekân üzerine, mukarnaslı tromplarla çok hafif sivrilen bir kubbeden ibarettir. Cami, XIX. yy’da Kaçarlar zamanında dört eyvanlı hale getirilmiştir.
Selçuklu kubbelerinin daha İsfahan’da tamamen gelişmiş olan zengin iç yapılarına karşılık, dış görünüşleri her türlü süslemeden uzak, sık tuğla örgüsünden, kübik masif yüzeyler halindedir. Kübik blok üzerinde, sekizgen bir geçiş bölgesinden sonra hafifçe sivrilen kubbe silueti, sağlam bir ifade kuvveti ile Selçuklu kubbesini sembolize eder. Gazneliler’de daha önce ele alınan kubbe-eyvan birleşmesi, en başarılı şekli ile Selçuklularda geliştirilmiştir. Selçuklulardan önce, İslâmiyet devrinde ne Doğu ne de Batı İran’da kubbe ile eyvanın birleştiği bir tek örnek görülmemiş ve Selçuklular bunu yeniden bulmuşlardır.
Büyük Selçuklu camilerindeki minareler, genel olarak Karahanlı minarelerinin özelliklerini sürdürmektedir. Zaman zaman Gazneli formlarına yakın örnekler de görülür. Büyük Selçuklular; İran’da, ince uzun silindirik gövdeli minareleri yeğlemişlerdir. Bunların en eski örneklerinden biri, Damgan Mescid-i Cuması’nın 1058 tarihli minaresi olup düz silindirik gövde tuğlaların değişik biçimde dizilmesiyle baklava ve geometrik motifler ve kûfî kabartmalı yazıt kuşağıyla süslenmiştir (Selçukluların ilk çini bezemeli minarelerindendir.). Daha sonra yapılanlar, bu biçimi geliştirip zenginleştirmiştir.
Büyük Selçuklular zamanında, camilerde olduğu gibi türbelerde de gelişme, Karahanlılar’a ve Gazneliler’e bağlanmaktadır. İsfahan’ın güneyinde Albakûh’da, Kümbed-i Ali ve Damgan’da Cihil Duhteran (40 kız), 1056’da, Tuğrul Bey zamanında yapılmış iki kümbettir. Mukarnas kornişle nihayetleşen, dümdüz alçak sekizgen gövde üzerinde, bir kubbe ile örtülü olan Kümbed-i Ali, İran’daki tuğla kümbetlerin aksine, taştan bir yapıdır. Kubbenin üstünde, herhalde, sekizgen piramit bir külâh bulunuyordu.
Büyük Selçuklu sanatından bir örnek daha. Arbakuh, Kümbet-i Ali:
Tuğladan silindirik gövde üzerine, konik külâhlı bir kümbet olan Cihil Duhteran, gövdenin üst kenarında, geniş kûfî kitabe kuşağı, bunun üstünde ve altında tuğladan geometrik frizleriyle dikkati çeker.
Demavend’de bulunan bir kümbet (XI. yy); düşey çizgilerinin belirginliği, içten kubbe, dıştan piramit çatılı oluşuyla diğerlerinden ayrılır. Dehistan’da, meşhed denilen mezarlıktaki kümbetler (XII. yy başları), yalın tuğla mimarilerine karşılık, değişik planları ile dikkati çekerler. Silindirik ya da yukarıya doğru daralan sekizgen gövdeler yarım silindir ya da dik köşeli kulelerle bölünmüşlerdir. Cephelerde sivri kemerli, yüzeysel nişler vardır; önlerinde alçak bir eyvan biçiminde giriş mekânı bulunur.
Merv’deki ünlü Sultan Sencer Türbesi (1157), Selçuklu türbe mimarlığının şaheseridir. Kare planı ile Karahanlı türbelerine dönüşü simgeler. Sekiz köşeli piramit çatıyla örtülü yapı, geometrik düzenli, ince tuğla örgüler arasına yerleştirilmiş firûze çinilerle bezenmiştir.
Büyük Selçuklu sanatından bir örnek daha. Merv’de Sultan Sencer Türbesi:
Selçuklu türbe mimarlığının gelişimini yansıtan bir başka yapı, Tus’ta İmam Gazali’ye bağlanan türbedir (1111). Türbe; dışa taşkın giriş eyvanı, kare planı, kubbeli ana mekânı ve arkaya doğru uzanan tonoz örtülü üç bölümden oluşan planıyla dikkati çeker.
Şiîliğe karşı Sünnîliği geliştirmek ve devlet memurlarını yetiştirmek üzere ilk devlet medreseleri, XI. yy başlarında, Gazne’de kurulmuştur. Büyük Selçuklular zamanında bu öğretim müesseseleri, geniş bir devlet teşkilâtı haline getirilmiş, devlet memurları bu yatılı okullarda yetiştirilmiştir. Bunlardan birincisi, Nişabur’da kurularak ilk defa medrese adını almıştır.
Büyük Selçuklulardan Hargird ve Rey’de, Melikşah zamanında yapılmış iki medrese kalmış, maalesef diğer bütün medreseler kaybolmuştur. Horasan’da, Hargird Medresesi tam bir harabe olup, tonozu yıkılmış kıble eyvanından başka bir şey görünmez. Ayakta kalan kıble eyvanı 7,04 m genişlikte olup yan duvarları üçer sivri kemerlerle dışarıya açılmaktadır. İyi cins sarı tuğladan, yüksek kabartma çiçekli kûfî kitabesi; bütün İran’da en şahane yazı olup şimdi Tahran Müzesi’nde bulunmaktadır. Harfleri, zeminden 8-10 cm yükselen, 90 cm genişliğindeki kitabenin üst yarısı rumî ve palmetlerden süsleme halindedir.
Godard’ın, 1937’de, Rey’de meydana çıkardığı ikinci dört eyvanlı medresenin zengin şituk süslemeli mihrabı, kıbleye tam uygun değildir. Birbirine eşit kuzey-güney eyvanları da, doğu ve batı eyvanlarından daha küçük olarak genel kaideye aykırıdır. Creswell, bunun bir eve benzediğini ve öğrenci hücrelerinin de bulunmadığını ileri sürerse de mihrabı çevreleyen kûfî kitabeler, ev fikrine uygun değildir.
Karahanlı ve Gaznelilerin geliştirdikleri kervansaray mimarisini, Büyük Selçuklular kuvvetle ele alarak anıtsal eserler meydana getirdiler. Damgan – Sümnan yolu üzerinde, Ehvan’da, Ribat Anuşirvan olarak tanınan kervansaray, kare planda, kale gibi sağlam duvarlı, köşelerde ve yanlarda silindirik kulelerle takviyelidir. Dört eyvanlı ve payeler üzerine revaklı avlu etrafında uzun dikdörtgen biçiminde, yan yana simetrik odalar, köşelerden üçünde, dört eyvanla çevrili küçük kubbeler halinde daireler vardır. Bu daireler, Samerra’dan ve Abbasilerden gelmedir.
Tuğrul Bey zamanına rastlayan Ribat Zafaranî, teknik bakımdan bazı gelişmelerle değişik bir plan gösterir. Kare biçiminde, köşeleri kuleli, ortasında dört eyvanlı avlu ile simetrik olarak tek tek sıralanmış odaları olan bir yapıdır ve girişin sağında cami vardır.
Selçukluların merkezi Merv, Sultan Sencer’in ölümüne kadar parlak bir imar faaliyeti görmüş, daha sonra Harizm’de, Ürgenç onun yerini almıştır. Merv’de kalan eserlerden ‘‘Sultan Kale’’ oldukça iyi durumdadır. Dört kilometre kare bir alanı çeviren surlar 15 m yükseklikte ve her 15 m’de 4 m çapında yarım silindirik bir kule ile takviyeli olup ayrıca bir hendek ile korunmuştur. İçerisi duvarlarla bir ark ve şehristan olarak düzenlenmiştir. Saray ve kışlalar, ark denilen bölümdedir. Eski meskûn şehrin ortasında bir havuz, büyük bir Cuma Camii ve Sultan Sencer’in türbesi yer alıyordu.
Selçuklular’ın XI. yy’da Merv’deki sarayları 45 x 39 m ölçüsünde 50 odalı, çok gösterişli bir yapı idi. Doğuda bulunan esas girişten dört eyvanlı ve 16 x 16 metrelik avluya geçiliyordu. Bunun yanında cephesi yarım sütunlarla dekorlu bir yapı içindeki dikdörtgen salon, belki sultanın kütüphanesi olabilir.
Lütfen yorum bırakın.