Cumhuriyet Dönemi ve Sonrası Resim Sanatı
1923 yılında Cumhuriyetin ilan edilmesinin ardından başta Atatürk olmak üzere diğer devlet adamlarının en çok üzerinde durdukları konulardan biri Türkiye Cumhuriyeti’ni bilim, teknik ve sanat alanlarında çağdaş devletlerin seviyesine ulaştırmak olmuş ve bu hedef doğrultusunda büyük çaba sarf edilmiştir. Özellikle Cumhuriyet’ in ilk yıllarında bu alanlarda yetişmiş kişilerin bulunmaması dikkate alınarak yurt dışına yetenekli gençler gönderilerek yetişmeleri sağlanmıştır. Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra 1924 yılında yurt dışına gönderilenler arasında beş ressam bulunması güzel sanatlara verilen önemin bir göstergesidir. Bu uygulama diğer yıllarda da devam etmiş, yalnız resim sanatçılarına değil güzel sanatların başka kollarında yetenekli gençlere de yurt dışında eğitim olanağı sağlanmıştır.
Cumhuriyet dönemi resim çalışmalarına bakacak olursak Cumhuriyetin ilanından önce kurulmaya başlayan resim birliklerinin Cumhuriyet döneminde de kurulmaya devam ettiğini görürüz.
Müstakiller (Müstakil Ressamlar Birliği)
Ali Avni Çelebi Muradiye Camisi 56×67 cm:
Müstakil ressamlar birliği hareketi Türkiye’de çağdaş Türk sanatının devrimci diye niteleyebileceğimiz büyük adımların atıldığı döneme yani 1920’li yıllara rastlar. Tam tarihiyle söyleyecek olursak, Müstakil Ressamlar Birliği 1929 yılında kurulmuştur. Ancak bu hareketin tohumları 1923 yılında atılmıştır. Öncülüğünü ve kuruculuğunu Zeki Kocamemi (1901-1959) ve Ali Çelebi (1904-1993)’nin yaptığı grup, izlenimcilerin aksine, renkten çok çizgisel kuruluş üzerinde durmuşlar, özellikle de Alman anlatımcı ve kuruluşçu resminden esinlenmişlerdir.
Geleneksel Galatasaray sergileriyle isimlerini duyuran derneğin ressamları arasında Refik Epikman, Hamit Görele, Nurullah Berk, Şeref Akdik, Hale Asaf, Mahmut Cuda, Cevat Dereli (1900-1989), Ali Avni Çelebi, Muhittin Sebati, Edip Hakkı Köseoğlu ve Turgut Zaim bulunmaktadır.
Zeki Kocamemi, Natürmort:
Cevat Dereli, Balık Tutan Adam, Tuval/ Yağlı boya, 89×115 cm İstanbul Resim ve Heykel Müzesi:
Müstakiller, Cumhuriyet döneminin ilk sanatçı topluluğudur. Bunun yanı sıra sanatçının ekonomik özgürlüğünü de savunan ilk sanat birliğidir. Müstakiller Ressamlar Birliği’nin en çarpıcı tarafı ressamların ortak özelliklerinin yok denecek kadar az olmasıdır. Hemen hemen hepsi değişik akımların etkisi altında çalışmışlardır. Bu ressamlarımızın hemen hepsinin renkçi kaygılardan çok resimlerinde, desen sağlamlığına ve çizgiye önem verdiklerini ilk bakışta fark edebiliyoruz. Müstakillerin renkten çok desene önem vermelerinin sebebi, o dönemde ressamlarımızı etkisi altında bırakan akımların ortak özelliğinin de renkten çok desen ve çizgiyi temel alan akımlar olmasından kaynaklanmaktadır.
Hale Asaf, Matisse’in ilkelerini benimseyerek kullanmış olan bir sanatçımızdır. Matisse ışık-gölge geriliminin yarattığı etkiyi kontrast renkleri kullanarak yaratmayı başarmıştır. Hale Asaf da renklerin kontrast kullanımını, biçimlerin ayrıntıya girilmeden verilmesini, az renk kullanımını bu tablosunda da uygulamıştır.
Hale Asaf İsmail Hakkı Oygar’ın Portresi:
Turgut Zaim, Orta Oyunu tuval üzerine yağlıboya, 100×84,5 cm:
Turgut Zaim, belgeci bir kesinlik, sıcak bir içtenlik ve duyarlılığını yitirmeyen bir süreklilik ve tutarlılıkla Anadolu köylü ve göçer yaşamından sahneleri, resminde büyük bir başarı ile uygulamıştır. Eski orta oyunu gibi tarihsel seyirlik türü konulara ilgi duyuyor ve sanatında Türk minyatür resminin, geometrik kompozisyon ve şematik figür esprisinden hareketi tercih ediyordu. Turgut Zaim, üslup karakteriyle geleneksel biçim iradesine bağlılığı yeğlemiş ve buna nitelikçe çağdaş bir anlam da verebilmiştir.
Türk resim sanatının Cumhuriyet dönemiyle birlikte açılan yeni ve özgün atılımları içinde, köy temalarına yönelik figür üslubuyla Turgut Zaim’in yaratmayı başardığı ulusal ve yerel atmosfer, hala aşılamamış bir değer sistemi gibidir.
D Grubu Ressamları
Beş ressam ve bir heykeltraş tarafından 1893’te kurulan “D” grubu, Türkiye’deki sanat kuruluşlarının dördüncüsü olduğundan, alfabenin dördüncü harfini isim olarak seçmiştir. 1933-47 arasında on beş grup sergisi açan topluluk Nurullah Berk, Abidin Dino, Zeki Faik İzer, Elif Naci, Cemal Tollu gibi kuruculara, sonradan Bedri Rahmi Eyüboğlu, Halil Dikmen, Eşref Üren, Hakkı Anlı, Sabri Berkel gibi başka sanatçıların katılmasıyla genişlemiştir.
Elif Naci, Saklanan Çocuk 54×73 cm tuval üzerine yağlı boya:
“D” grubu ressamlarının amacı, Batıdaki sanat gelişmelerini daha yakından izlemek yeniliklere uyum sağlamak, aynı zamanda da kişilik değeri ağır basan çalışmalara yönelmekti. “D” grubunun etkili olduğu dönem, Güzel Sanatlar Akademisinde reform çalışmalarının yoğunlaştığı yılları kapsar. Grupla birlikte, sanatın amacı ve işlevi konusunda Türk basınında eleştiri ve tartışma yazıları çoğalır, fikir ve kültür adamları, bu tartışmaya doğrudan katılmaya başlarlar.
“D” grubunun kurucularından sanatçı Elif Naci’nin oda içi resimlerinden biri olan “Saklanan Çocuk” adlı resim odanın içinde saklanan bir kız çocuğunu konu alıyor. Neden saklandığı çok belli olmayan kız belki oyun oynuyor, belki de işlediği bir suçtan dolayı saklanmış olabilir. Çocuğun saklandığı kapının açıldığı mekân resimde bir derinlik yaratıyor.
Nurullah Berk’e ait bir tablo:
Nurullah Berk, ressamlığının yanı sıra yazar ve düşünür kimliğiyle de Çağdaş Türk Sanatı’nda etkin bir rol oynamıştır. Doğu ve Batı ikilemi içinde bunalan bir sanat ortamında geometrik-figüratif bir anlayışı geleneksel tasvir sanatlarımızdan yola çıkarak özgün bir temel üzerinde yorumlayan Nurullah Berk, 1920-1924 yılları arasında Sanayi-i Nefise’de Hikmet Onat ve İbrahim Çallı atölyelerinde sanat öğrenimi gördü. Berk, Batı’nın tekniğine, Doğu’nun estetiğine yönelerek üslubu ile Türk resminin kimliğinin oluşmasında önemli bir rol oynadı.
Zeki Faik İzer Oturan Kadın 69×49 tuval üzerine yağlı boya:
1950’li yıllar ile birlikte, Türk resminde, savaş sonrasında batıda yaygınlaşan soyut sanata yönelik bir ilgi biçimlenmektedir. Zeki Faik İzer de, bir süre sonra soyut anlatım biçimlerine yönelecektir. Sanat akımlarını izleyerek resim yapmıyor, kendi yapısına uygun olanı veriyordu. 1950’li yıllarda figür soyutlamasına dayanan eserler üreten İzer, 60’larla birlikte lirik tarzda soyutlamaya dayanan non-figüratif bir anlayışa yönelmiştir.
Bu resimler, çizgi ve leke değerinin ön plana çıktığı hareketli, dinamik fırça vuruşlarıyla tanımlanan renkçi çalışmalardır. İzer, resmin her türlü teknik ve malzeme olanaklarından yararlanmayı ve araştırmayı seven bir sanatçıdır. Fresk ve duvar halısı üzerine de çalışmalar yapmıştır.
Bedri Rahmi Eyüboğlu (1911-1975) non-figüratif resim yerine figürleri aşırı deformasyona uğramış biçimlerle resimlerini şekillendirmiştir. Etkilenmekten korkmadan insandan çok şeyler almasını bilmiş, beğendiği bir motifi alıp kullanma özgürlüğünü kendinde bulmuş ve bu etkileşimler sonunda aldığı motifleri kendine özgü üslubu içinde özümseyerek kendine mal etmiştir.
Yaşayan Türk halk kültürünün önemini ve değerini ilk kavrayan sanatçılarımızdan birisi olarak geleneksel Türk el sanatlarımızdan seçtiği motifleri, Anadolu nakışları, dokuma, kilim ve yazma motiflerini özgün bir üslupla kaynaştırarak çağdaş resimsel tekniklerle yorumlamıştır.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’na ait bir tablo:
Yeniler (Liman Ressamları ) Grubu
1940’da akademinin yüksek resim bölümünün faaliyete geçmesiyle bir grup ressam, toplum yaşamına ağırlık veren yeni bir topluluk çevresinde birleştiler. Bu topluluğun adı “Yeniler” ya da “Liman Ressamları” grubudur.
Grubun amacı, toplumla ilişkisi zayıflamış olan sanatı, toplumsal yaşamdan aldığı konulara ağırlık vermek suretiyle, insan ve çevre temeli üzerinde geliştirmekti. Nuri İyem başta olmak üzere Ferruh Başağa, Selim Turan, Turgut Atalay, Agop Arad, Avni Arbaş, Mümtaz Yener, Fethi Karakaş ve Haşmet Akal’dan oluşan grup, kendisinden önceki “D” grubunun sanat tutumuna karşı çıkarak İstanbul limanını ve orada çalışanları, gerçekçi bir gözlemin ışığı altında inceleyerek tablolarına aktarmışlardır. Kendilerini, içinde yaşadıkları toplumun bir parçası olarak gören bu ressamlar, klasik ve alışılmış konuların dışına çıkmaya ve toplumla diyalog kurmaya çalışmışlar, sanatımıza toplumsal gerçekçi bir görüşü egemen kılmak istemişlerdir. 1959’da kurulan “Yeni Dal” grubu, “Yeniler’in bir devamıdır.
Nuri İyem, Köylü Sevgililer 50×50 cm, tuval üzerine yağlı boya:
Agop Arad, Peyzaj, mukavva üzerine yağlı boya 38×46 cm:
Avni Arbaş (1919-2003) hayatla ilişkilerinde ve genel yaklaşımında ayrıntılarla değil daha fazla özle ilgileniyor. Doğaya, hayata bakınca da ayrıntıları değil resmini yapmak istediği nesneyi görüyor. Buna “seçmeci” bir bakış da diyebiliriz. Bu bakış seçileni çevresinden yalıtıyor, çevresiyle olan ilişkisini kopartıyor. Bir anlamda sanatçı doğanın gerçekliğini bozuyor.
Bu bakışın tuval üzerindeki ifadesinin ise, arka planın giderek figürden arınarak renge dönüşmesi ve tuvalin yüzeyselleşmesi, ayrıntıların feda edilmesi ve ana figürün tuvalin ortasına yerleştirilerek çarpıcı biçimde öne çıkması biçiminde olduğu görülüyor. Avni Arbaşın bunca yol aldıktan sonra resimlerinde, renk ve biçim olarak ortaya çıkan, çarpıcı yalınlıkta pür bir resme ulaştığını söyleyebiliriz. Bir bakıma onun sanatı arınmış bir sanattır.
Avni Arbaş’a ait bir tablo:
Avni Arbaş’a ait bir tablo daha:
Batıdaki sanatsal gelişime koşut olarak sanata gönül veren ve farklı bir boyut getiren sanatçı Selim Turan, Türkiye’de soyut resmin öncüleri arasındadır. Sürekli kendini yenileyen arayışlar içinde olan sanatçı Batı kültürü ile Anadolu geleneksel kültürünü ustalıkla kaynaştırmayı bilmiştir.
Selim Turan’a ait bir tablo:
Ferruh Başağa, genellikle her resim için tek bir renk seçen sanatçı, ince duru bir duyarlıkla kurguladığı üçgen formların sivrilen uçları birbiri ardından ve birbiri içinden gelişerek yükselmekte ve ön planda daha koyu ve belirgin olan biçimler, arka planlarda giderek saydamlaşmakta yeni bir espas derinliği etkisi yaratmaktadır. Sınırsızlık, süreklilik izlenimi vererek gizemli bir atmosfer oluşturmaktadır. Sanki yer çekiminden kurtulmuş bir dünyada geometrik formlar üzerindeki gizli ışığa dönüşmekte, bu ışıklı çizgiler uyum içinde toplanıp dağılarak varlıklarını sürdürmektedir.
Ferruh Başağa’a ait bir tablo:
Resim Sanatında 1940 Sonrası Gelişmeler
1940’lı yıllar Türkiye’de toplumsal ve kültürel alanda yeni bir dönemin başlangıcıdır. Sanayi ve ticaret burjuvazisinin oluşması, çok partili siyasal yaşama geçiş, yabancı sermayenin ekonomik yaşama katkısı, bu dönemde gerçekleşmiştir.
Aynı dönem, sanatta çok seçenekli ve araştırmaya ağırlık verici gelişmelerin de yaşandığı bir dönemdir. Resimde gruplaşmalar giderek azalmaya, kişisel çıkışlar önem kazanmaya başlar. Bir yanda yöresel eğilimlerin güçlendiğini gösteren ve 1930’lu yıllarda devletin destekleyici çabaları doğrultusunda ilk örneklerine tanık olduğumuz doğa ve insan gerçekliğine yönelik çalışmalar ön plana geçerken, bir yanda da soyut resmin uzantıları gündeme gelmeye başlar.
Orhan Peker, Turan Erol, Nedim Günsür, Adnan Çoker, Adnan Turani, Leyla Gamsız bu dönemin ressamları arasında sayılabilir. 1940 ve sonrasının Türk resminde gözlemlenen bir başka gelişmesi, başta Paris olmak üzere sanat merkezlerine uzun süreli yerleşmelerin başlamasıdır.
Turan Erol, İsimsiz tuval üzerine yağlı boya, 70×100 cm:
Günümüz Türk Resim Sanatı
Günümüz Türk resmindeki eğilimler çok ve çeşitlidir. Sanat piyasasının oluşmaya başladığını gösteren ilk belirtiler, özel galerilerin devreye girmesi, sanat eğitim kuramlarının genişlemesi, özel kuruluşların destekleyici katkıları, sanatçı sayısındaki artışı olumlu yönden etkilerken üretimin de çoğalmasına yol açmıştır.
Türkiye’de 1950’ler sonrası resim sanatına yansıyan eğilimlerini şu gruplar altında toplayabiliriz:
İzlenimci ya da klasik-izlenimci anlayışta, eski hocaların açmış oldukları yolu sürdürenler ve böylece gelenekçi tabanı, yeni arayışlara tercih edenler.
- 1930 kuşağının ve onu izleyenlerin, renk karşısında biçime öncelik veren tutumlarına genellikle bağlı kalanlar, bu tutumu zaman zaman daha ileri düzeylerde değerlendirenler,
- Yöreselci ve toplumsal gerçekçi sanat anlayışına bağlı kalanlar, sanat-toplum ilişkisini bu yönde canlı tutmaya çalışanlar,
- Doğa gerçekliğinden hareket ederek, bu gerçekliği fantezi kalıplarına uyduranlar, resimle düşünce arasında organik bağıntı arayanlar,
- Anlatımcı ressamlar ya da dışavurumcular,
- Soyutçular,
- Safyürek (naif) ressamlar ve resminde safyürek ögelere yer verenler,
- Resim, heykel ve seramik türleri arasında geçiş arayanlar, kavramsalcılar, sanatta yeni teknolojiyi kullananlar, Batıdaki en yeni sanat akım ve eğilimlerini yakından izleyenler.
Eğilimler ise, sanatçı sayısındaki artışa paralel olarak çeşitlenmiştir. Klasik ve izlenimci anlayıştan, doğa gerçekliğine dayalı soyutlayıcı eğilimlere, salt soyut çıkışlara, anlatımcılığa, kavramsalcılığa varıncaya kadar değişik yönelişler, günümüz Türk resminin dinamik yapısında etken olmaktadır.
Soyut Sanata Yöneliş
Soyut sanat, resim ve heykelde, yapıtın doğada rastlanan gerçek varlıkları betimlememesi anlayışı olarak tanımlanabilir. Bu tür bir anlayışla yaratılan yapıt sanat dışı gerçekliklere gönderme yapmamakta, dolayısıyla da yapıtın içerdiği betiler gerçek varlıklar olarak ‘tanınabilir’ nitelikte bulunmamaktadır. (Metin Sözen, Uğur Tanyeli, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü)
1950’li yıllara gelinceye dek 1910’lardan itibaren bir yandan izlenimci anlayışa bağlı çalışmalar sürdürülürken, diğer yandan 1930’lardan başlayarak şematik kübizm örnekleri verilmiştir.
Kaligrafiden Hareket Edenler
Kaligrafi, harfler arasındaki boşlukları belli estetik ve tasarım kurallarına göre düzenleyerek kâğıt ya da ideografik benzeri malzeme üstüne kalem ya da fırçayla güzel ve zarif yazı yazma sanatı olarak tanımlanabilir. (Eczacıbaşı sanat ansiklopedisi)
Kaligrafik özelliklerden esinlenerek ürünler veren bazı sanatçılar; Abidin Elderoğlu, M. Şevket Arman, Şemsi Arel’dir. Soyut sanat uğraşlarında eski yazının kaligrafik özelliklerinden esinlenerek yeni arayışların ürünleri verilmeye başlanmıştır.
Abidin Elderoğlu ‘Sonbahar’ 1964:
Resim sanatının soyutluğunu sağlamak amacıyla müziğin, seslerin işlevlerine göre uygulanmasına koşut olarak renk, biçim, açık-koyu ve yarım-koyuluk gibi plastik öğelerin etkinliklerine dayatılmış bir anlayışı benimsediğini belirten Elderoğlu Türkiye’de, 1950’li yıllarda belirgin bir çizgi oluşturmaya başlayan soyutçu eğilimin, 1960’lı yıllardaki temsilcileri arasında yer alır. Resimlerinde kaligrafik değerleri, belirli bir plastisiteye göre düzenler, çizgi ile renk arasındaki oluşumları, süreçsel bir etkinlik düzeyinde işleyerek geliştirir.
Geometrik Non-Figüratif
Bu grupta yer alan sanatçılar; Sabri Berkel, Veysel Erüstün, Cemal Bingöl, Ferruh Başağa, İsmail Altınok, Abdurrahman Öztoprak, Adnan Çoker, Özdemir Altan, Nüzhet Kutluğ, Altan Gürman, Adem Genç, Halil Akdeniz, Mehmet Mahir, Bubi, Zekai Ormancı, Pesent Doğan, Tanju Demirci, H.Avni Topçu, Devabil Kara, Yıldız Çiftçi’dir.
Sabri Berkel’e ait bir tablo:
Geometrik bir üslup içinde kararlı çizgilerle Türk resim tarihinde modernleşmenin öncülerinden olan Sabri Berkel’in (1907-1994) ismi soyut sanatla özdeşleşmiştir. Doğaya bağlı kalmadan gördüklerinin yerine kendi görüşünün resmini yapmıştır.
Geometrik soyut yapıtlarında olduğu gibi lekeci çalışmalarında da kurgulama anlayışı ön plana çıkar. Çizgisel ögeli katı geometrik kompozisyonlarının yanı sıra daha serbest görünümlü lekesel ve yüzeysel çalışmalarda yapmıştır. Bu tür resimlerinde de önceden belirlenmiş kompozisyon düzenine bağlı kalma duygusu renkten önce gelmiştir. Sabri Berkel tüm soyut çalışmalarında tesadüflere ve anlık fırça vuruşları yerine akılcı bir düzenleme ile oluşturulan yaratmalara her zaman daha fazla değer vermiştir.
Lirik Non-Figüratif
Lirik soyutlama, 1970’lerden bu yana gelişen bir sanat akımıdır. Soyut ekspresyonizmin son halkası sayılabilir.
Bu grupta yer alan bazı sanatçılar; Zeki Faik İzer, Selim Turan, Hasan Kavruk, Mustafa Tömekçe, Nejat Melih Devrim, Lütfü Günay, Adnan Turani, Orhan Tamer, Burhan Doğançay, Sühendan H. Fırat, Erdal Alantar, Ediz Tezel, Güngör Tanel, Asım İşler, Gökhan Anlağan, Bilal Erdoğan, Gören Bulut, Hasan Pekmezci, İsmet Çavuşoğlu, Fevzi Tüfekçi, Salih Turan, Lütfü Cülcül, Bahattin Odabaşı, Orhan Benli, Mehmet Gün, İrfan Okan ve Bahar Kocaman’dır.
Burhan Doğançay, Fısıldayan Duvar, 1985 40×90 cm, tuval üzerine akrilik:
Doğadan Soyutlama Yapanlar
Bu grupta yer alan bazı sanatçılar;
Hamit Görele, İlhami Demirci, Ercüment Kalmık, Hasan Akın, Selahattin H. Taran, Tayfur Sanlıman, Gencay Kasapcı, Ünsal Toker, Devrim Erbil, Erol Eti, Ayten Yetiş Doğu, Ahmet Özol, M. Zahit Büyükişleyen, Veysel Günay, Hatice Odabaşı, Mahmut Celayir ve Yusuf Taktak’tır.
Devrim Erbil’e ait bir tablo:
Gencay Kasapçı, Ağaç (1995) 60×80 cm:
Figüratif Soyutlama
Bu grupta yer alan bazı sanatçılar; Maide Arel, Hakkı Anlı, Salih Urallı, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Eren Eyüboğlu, Abidin Dino, Ömer Kaleşi, Ömer Uluç, Dinçer Erimez, Tomur Atagök, Mustafa Ata, İbrahim Örs, Seyit Bozdoğan, Figen Aydıntaşbaş, Fatma Tülin Öztürk, Ahmet Müderrisoğlu, Habib Aydoğdu, İbrahim Çiftçioğlu, Kemal Önsoy ve Mustafa Yıldırım’dır.
Mustafa Ata, Denemeler I, 1995:
Akatünvel Grubu
Akatünvel sanat grubu 1967 yılında Tangül Akakıncı (1946) ile psikiyatri bilim dalında profesör, psikopatolojik sanat laboratuvarı yöneticisi ve “Creative Art Therapy” uzmanı olarak sanat yolu ile tedavi uygulayan bilim adamı ve ressam Süleyman Velioğlu (1932) kurmuştur.
Bu grupta yer alan bazı sanatçılar; Tangül Akakıncı, Süleyman Velioğlu, Tamer Akakıncı, Nafi Çil, Güven Zeybek, Ulu Sungu ve Aynur Okay’dır.
Süleyman Velioğlu, Baş, 1994, 60×65 cm:
Tangül Akakıncı, Kompozisyon 1996, tuval / yağlı boya 50×60 cm:
Figüratif Resim
Günümüz Türk resminde insan figürüne ağırlık veren üslup etkileri soyut resmin en geçerli olduğu 1950’li yıllarda bile varlığını sürdürmeye devam etmiş, bir dönem soyut resme yönelmiş olan bazı sanatçılar bile 1960’dan sonra yeniden figüratif çalışmalara dönmüşlerdir. Çağdaş Türk resmi batılı temellere dayanmakla beraber zaman zaman ulusal veya yöresel eğilimlerin ilgi odağı olduğu çalışmalara da yer vermiştir.
Toplumcu Gerçekçiler
Toplumsal gerçekçilik, toplumsal yaşamdan sahneleri ve olayları doğalcı bir yaklaşımla işleyen anlatım türüdür. Türkiye’de 1940’larda etkinlik gösteren “Yeniler Grubu” sanatçıları bu tür resimler yapmışlardır.
Bu grupta yer alan bazı sanatçılar; Mehmet Yücetürk, Edip Hakkı Köseoğlu, Nuri İyem, Mümtaz Yener, Neşet Günal, Hüseyin Bilişik, Nedim Günsur, Zeki Kıral, Salih Zeki, İsmail Avcı, Neşe Erdok, Nedret Sekban ve Alev Ermiş Mavitan’dır.
Neşe Erdok, Bekleyiş, 1999:
Gerçekçi Doğa Yorumları
Bu grupta yer alan bazı sanatçılar; Zehra Say, Şükriye Dikmen, Adnan Varınca Naile Akıncı, Şeref Bigalı, Cemil Eren, Kainat Barkan Pajonk, Muammer Öner, İbrahim Bozkuş, Oya Kınıklı, Fahrettin Baykal ve Aysu Koçak’tır.
Naile Akıncı Eyüp, 1961, tuval/yağlı boya, 55×46 cm:
Erol Deran, Kanlıca, 2002, tuval/yağlı boya, 61×46 cm:
İzlenimciler
İzlenimcilik, empresyonizm olarak da bilinir. İzlenimciler cisimleri gördükleri gibi betimlemekle birlikte kesin dış çizgiler kullanmayarak biçim özgürlüğüne ulaşmışlardır. Işık önemli bir öge olarak kullanılmış, koyu tonlardan kaçınılarak ışığı en iyi yansıtan parlak ve açık renkler yeğlenmiştir. Su ve kar, yansıtıcı niteliklerinden ötürü en sevilen temalardır. (Eczacıbaşı sanat ansiklopedisi)
Bu grupta yer alan bazı sanatçılar; Eşref Üren, İbrahim Safi, Adil Doğançay, Şefik Bursalı, Sami Lim, Naim Uludoğan, Fikret Kolverdi, Yaşar Yeniceli, Ülkü Uludoğan ve Vural Yıldırım’dır.
Şefik Bursalı, Ankara’da Kış, tuval/yağlı boya, 49×59 cm:
Sulu Boya Resim
Bu grupta yer alan bazı sanatçılar; Şinasi Barutçu, Cafer Bater, Ruzin Gerçin, Mustafa Pilevneli, Yılmaz Sülükçü, Işıl Özışık, Deniz Karakaya, Recep Adakçılar, Birim Bozok, Mehmet İleri ve Ömer Muz’dur.
Ruzin Gerçin, Manzara, sulu boya, 31×40 cm:
Fikret Mualla, Sokak, 1903-1967 kâğıt üzerine guaj:
Dışavurumcular
Dışavurumculuk, ekspresyonizm ya da anlatımcılık olarak da bilinir. Sanatçılar dışavurumcu olmak koşuluyla farklı anlatım dilleri geliştirmişlerdir. Örneğin, Almanya’da Die Brücke (köprü) sanatçıları figüratif bir dil benimsemişler; öte yandan, Der Blaue Reiter sanatçıları soyut anlatımı yeğlemişlerdir.
Figüratif anlatımda amaç gerçek yaşamın karmaşık ve acı dolu duygularını yansıtmak, soyut anlatımda da mutlak özü ve yaşamın şiirselliğini yansıtacak yeni biçimler bulmaktı.
Bu grupta yer alan bazı sanatçılar; Fikret Mualla, Cavit Atmaca, Fikri Cantürk, Tülay Tura Börteçene, Mustafa Ayaz, Metin Talayman, Nevhiz Tanyeli, Oktay Anılanmert, Mehmet Özet, Ali Candaş, Aka Gündüz Temur, Zafer Gençaydın, Ali İsmail Türemen, Veli Sapaz, Cihat Aral, Jale N. Erzen, Mehmet Güler, Mahir Güven ve Salih Keleş’tir.
Gerçeküstücüler
Gerçeküstücülük, sürrealizm olarak da bilinir. Bu grupta yer alan bazı sanatçılar; Tiraje Dikmen, Şadan Bezeyiş, Nuri Abaç, Erol Akyavaş, Mehmet Güleryüz, Burhan Uygur, Muammer Durmuş, Ergin İnan, Muzaffer Akyol, Hanefi Yeter, Serap Demirağ, Kemal İskender, Erol Bulut, Ali Kotan’dır.
Şadan Bezeyiş, tuval/yağlı boya:
Burhan Uygur, Topuzlu Kadın, 140×180 cm:
Fotogerçekçiler
Amerika’da 1960 yıllarının sonunda ortaya çıkan fotogerçekçilik (hiperrealizm / aşırı gerçeklilik) ruhsal olguların dışa aktarıldığı bir yöntem sayılabilir.
Fotogerçekçiliği benimseyen bir sanatçı olarak Nur Koçak, fotoğraftan yararlanarak resim yapmakta ya da fotoğrafı doğrudan tuval üzerine aktararak açık, temiz ve belirgin görüntüler elde etmektedir.
Nur Koçak “Pınar ve Ben, II”, 1979, kâğıt üz. kurşun kalem, 100×70 cm:
Nur Koçak, Otoportre (Ben, II), 1984, tuv. üz. akrilik, 195×114 cm:
Minimalistler
Minimalizm, modern sanat ve müzikte, kökeni 1960’lara giden, sadelik ve nesnelliği ön plana çıkaran bir akımdır. ABC sanatı, minimal sanat gibi tabirlerle de anılır.
Soyut dışavurumculuğun biçime ve duyguya verdiği aşırı öneme karşı bir tepki olarak, nesnenin nesne olma özelliğine dikkat çekmek ve ifade, tarihsel, sembolik anlamlarını minimuma indirmek amacıyla hareket eden minimalist sanatçılar, nesnelere ve nesnelliğe olan bu ilgi nedeniyle genellikle heykel üzerinde yoğunlaşmışlardır. Süreç sanatı, arazi sanatı, performans sanatı ve enstalasyon sanatı minimalizmden etkilenerek ortaya çıkmıştır.
Bu grupta yer alan bazı sanatçılar; Tülin Onat, Server Demirtaş ve Mürteza Fidan’dır.
Tülin Onat, Taşlar, 1997:
Tülin Onat, Kabaralar, 1997:
Kavramsal Sanat Yapanlar
Kavramsal sanat terimi, 1960’larda artık kendilerini alışılageldik sanat eseri biçiminde göstermeyen sanat eserleri için kullanılmaya başlanmıştır. Fikir sanatı olarak da geçer. Kavramsal sanatçılar, bir resim veya heykel yapmak üzere yola koyulup bu amaca yönelik fikirler üretmek yerine geleneksel gereçlerin ve biçimlerin ötesinde düşünüp fikirlerini uygun malzemeler ile ifade etme amacı güderler. Klasik anlamda resim veya heykel tarzı nesneler, ticarî mal olmaya elverişli olduklarından sanatsal yaratı ve beğeninin dışında tutulur.
Kavramsal sanatta öncelik kavramda olduğundan ve metin (anlatı) ile de yakından bağlantılı olduğundan, bu sanat üretim şekli kendini her biçim ve malzemede gösterebilir. Bazı kavramsal sanat eserleri atık, buluntu nesneler, karalamalar, yazılı ifadeler veya kılavuzlardan oluştuğu gibi fotoğraf, film ve video da kullanılan gereçler arasındadır. Temel olarak 1960 ve 70’lere ait bir akım olmasına rağmen hala etkisi büyüktür.
Bu grupta yer alan bazı sanatçılar; İpek Aksüğür Düben, Şükrü Aysan, Hüsamettin Koçan, Gülsün Karamustafa, Canan Beykel, Bünyamin Özgültekin, Bedri Baykam, İsmet Doğan ve Tayfun Erdoğmuş’tur.
Hüsamettin Koçan’a ait iki çalışma:
Naifler
Naif resim, saf bir içtenliğin süsleyici ögelerle bütünleştiği örnekleriyle hasta ve çocuk resimlerinden temelde ayrılmaktadır.
Modern resim araştırmaları, naif resim olgusuyla fazla ilgileniyor değillerdir; fakat cesaretle renk kullanabilen, gerçek ya da hayali süs ögelerini bazen fantastik boyutlarda resim düzenine mal etmesini bilen naiflere rağbet eden çok sayıda koleksiyoncu da vardır. Resim sanatının herhangi bir eğitim sorunuyla ilişkisinin bulunmadığı koşullarda, bağımsız özellikleriyle naif sanatçılar, önemli bir ilgi kaynağı oluşturabiliyorlar.
Bu grupta yer alan bazı sanatçılar; İhsan Cemal Karaburçak, Cihat Burak, Fahir Aksoy, İbrahim Balaban, Hüseyin Yüce, Oya Katoğlu, Hikmet Karaburçak, Berna Türemen, Nadide Akdeniz ve Ayşe Özel’dir.
Hikmet Karaburçak’a ait bir çalışma:
Fahir Aksoy, Boğaz Manzarası, tuval / yağlı boya 1975, 65×90 cm:
Batılılaşma çabalarının Türkiye’deki sanat dünyasına çağdaş bir çehre kazandıran gelişmeleri yönünden baktığımızda hiç de uzun bir geçmişi kapsamayan resim sanatı, 150 yıl sınırlı bir süre içerisinde, Batı’nın Ortaçağ sonrasından bu yana yaşamış olduğu sanatsal deneyimlerin çoğunu aşmak zorunda kalmıştır. Bu durum, yeterince özümsenmeyen süreçlerin Türkiye’de sanatçıyı, doğrudan doğruya modern sanat olgusuyla yüz yüze gelmek zorunda bırakmış olduğunu göstermektedir.
Lütfen yorum bırakın.